Her ota boka inanan bir insan değilimdir. Ateistim. Öyle doğaüstü şeyler falan bana çok inandırıcı gelmez. Açıkçası o tür şeyler gerçek mi yalan mı umurumda da değildir, varsa var yani banane. Ancak ruh kelimesinin tam olarak kullanılan anlamanına değil belki ama enerji anlamında kullanımına inanırım. Reenkarnasyon ise bu enerjiyle alakalı, çok düşünmezdim var mı böyle bir şey diye. Kendi akrabam tarafından duyduğum 2 hikaye ile ilgimi çekmeye başladı. Netten araştırmaya başladım ve git gide inanmaya başladım. İnanmaya başlamamı sağlayan o 2 hikayeyi anlatayım..
Teyzemin arkadaşı İzmir'in çok ünlü avukatlarından biri. Adam sürekli tanıdıklarına boğazının alt kısmının (boynunun bedenine birleştiği yerin hemen üst kısmının) ne kadar hassas olduğunu, kendini bildi bileli orasının hep ağrıdığını, o yüzden oraya kıyafetin bile değmesinden çok rahatsız olduğunu söylüyor. Adam bir gün kötü hissetmeye başlıyor kendini, depresyon gibi bir şeye giriyor, adamın bir arkadaşı da seni Balçova'da birine götüreceğim diyor. Hipnozla uğraşan genç bir kıza gidiyorlar. Üçü bir odaya giriyorlar ve kız adamı hipnozla uyutuyor. Uyuduğu süre boyunca fransızcanın f'sini bilmeyen adam sürekli fransızca konuşuyor. Adamı bir süre sonra uyandırıyorlar ve ne gördüğünü soruyorlar. Adam kendini Fransız İhtilal'inde bulunan Fransız bir general olarak gördüğünü, bir çadırda kaldığını, ama çadıra giren bir isyancı tarafından boğazının alt kısmına saplanan bir mızrakla öldürüldüğünü gördüğünü söylüyor. Normalde boğazının -tam da o kısmının- sürekli acıdığını bilen arkadaşı adamı fransızca konuşurken de görmesinin etkisiyle inanılmaz şaşırıyor. Ama adam böyle şeylere inanan bir insan değil, gülüp geçiyor.
Bir süre sonra teyzemin bir arkadaşıyla avukat adam sevgili oluyorlar ve birlikte yaşamaya başlıyorlar. Bu sırada adam her gece rüyasında konuşmaya başlıyor, hızlı hızlı fransızca bir şeyler söylüyor ve kadının onu uyandırmasıyla kan ter içinde uyanıyor.
İkinci hikayede ise Kemeraltı'nda bakkalı olan bir adam var. Teyzemin de dükkanı bakkalın yanında hemen. Bakkaldaki adam genç bir çocuk aslında. Amerika'da okumuş, ailesi çok zengin, ama çocuk kendi bakkallarının başında duruyor. Gene Kemeraltı'nda bulunan bir kadın, oğlana seni hipnoz edeyim ben diyor ve oğlan da kabul ediyor. Oğlanı hipnoz ediyor ve oğlan kendini İngiliz bir kadın olarak görüyor. Çok ünlü bir kadın. Büyük bir şatoda yalnız yaşayıp yine yalnızlık içinde ölüyor. Oğlan uyanıyor ve bundan çok etkileniyor. Gördüğü kişi ünlü birisi olduğundan kadının ismini de biliyor. Kütüphanelerde sabahlıyor ve ansiklopedilerin birinde o kadını buluyor. Yüzü bembeyaz bir şekilde teyzeme geliyor ve ansiklopedideki kadının resmini gösteriyor. Fotoğraftaki kadın oğlanın aynısı. Teyzem şok oluyor, gözlerine inanamıyor. Oğlanın da psikolojisi altüst oluyor..
Ben bu iki hikayeden sonra reenkarnasyona inanmaya başladım. Belki çok saçma, belki olmayacak bir şey, ama yine de böyle bir şey varmış gibi geliyor bana.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder