8 Temmuz 2012 Pazar

İyi ki doğdum, gördün mü 25 oldum :p

Bugün benim doğum günüm. Kimilerine göre 24, kimilerine göre 25 oldum. Sorun değil. Ben bugün ciddi ciddi oturup düşündüm, bu 25 yılda ne yaptım, kime yararım dokundu, kimleri kırdım, hayatımın ilk çeyreğini nasıl geçirdim?

Hiçbir zaman bencil bir insan olmadıysam da kıskanç bir insan olduğum oldu. Hatta çok kıskanç. Arkadaşlarım, sevdiklerim, ailem sadece benim olsun isterdim. İnsanları gererdim ben. Kıskanmasam da kıskanmış gibi davranırdım, "herkes kıskanıyor sanırım, benim de öyle davranmam demek ki" mantığıyla hareket ederdim. Sanırım çok insanı bunalttım bu yüzden. İnsan değişiyor işte.


İnsanın çok arkadaşı olur ama çok az dostu olur derler. Bir elin parmaklarını geçmez derler gerçek dostların sayısı. Benim için öyle değil, az arkadaşım, çok dostum vardır. Her düştüğümde itinayla kaldırırlar beni yerimden. Her şeyimizi anlatırız birbirimize ve asla yargılamayız. Fedakarlıklarla dolu ve ne olursa olsun birbirimizin arkasında olduğumuz yıllar geçirdik biz. Hayatımda gurur duyduğum şeylerdendir dostlarımla olan iletişimim.

Bir de yeğen sığdırdım bu 25 yıla. İleride bass gitarist mi elektro gitarist mi olacak tartışmasını veriyorum kendi içimde. Kedim var bir de. Kedilerim hatta. Önceleri 2 kardeştiler, sonra biri kayboldu ve teki kaldı. Tek kalan doğurdu ve toplamda 4 tane kedi bakıyorum. Hayatımda yaptığım iyi şeylerden.

11 yaşındayken kendimden küçük bir çocuğa kötülük yapmıştım ben. Ben yerde oyuncaklarımla oynarken o arkamda ayakta duruyordu ve nedenini kendim de bilmediğim bir şekilde, birden sırtımın yanındaki 2 bacağını çektim ve çocuk arkaya düştü, kafasını kalorifere çarptı. Bağır çağır ağlarken annesine açıklama yaptım "anlamadım ben de, ayağı kayıp düştü herhalde.." Keşke hayatımda yaptığım en büyük kötülük bu olsaydı diye düşünürüm sık sık. Ama istemeden insanları çok kırdığım oldu.

Bir de bağlanma huyum var ki akıllara zarar. İnsanları doğru düzgün tanımadan etmeden hayatıma dahil ederim hemen. Ederdim demem daha doğru aslında, pek çok duygum gibi huylarımı da bastırmayı öğrendim.

...Ve şimdi anlıyorum ki hayatıma giren kimseden pişman değilim ben. Hayatıma girenler, çıkanlar, üzdüklerim, üzüldüklerim, bana zarar verenler... Hiçbirine kırgın değilim. Olgunlaşmak, başa hiçbir şey gelmeden olmuyor işte.

En çok da ne mutlu ediyor beni biliyor musunuz? 25. yaşıma "kadın" gibi hissederek giriyorum. Son 1,5 yılda inanılmaz olgunlaştım, geliştim, düşüncelerim ve davranışlarım oturdu. Hala çocuksu bir yanım var, ama ben kendimi daha çok "kadın" olarak görüyorum artık. Eski tripli, çekilmez, nazlı, zor Aybüke değilim ben. Aslında uzun süredir de değilim, ama daha bir dinginlik var üzerimde artık. Her başıma geleni sosyal paylaşım sitelerinde yazıp ağlayan o eski ben değilim. Aşık oluyorum, seviyorum, seviliyorum, ayrılıyorum, bunların hepsinin hayatın tadı tuzu olduğunu biliyorum. Hayatıma devam ediyorum.

Çevremdeki çoğu insan gibi "yaşlanıyorum!" triplerinde de değilim, aksine, daha da kadın gibi hissedeceğim günleri de yaşamak istiyorum. Yaşım 25 olmuş 35 olmuş fark etmez. Bir iki kırışıklıktan zarar gelmez. Yaşanmışlıklarım var artık. Ezbere davranmıyorum.

Hala "I want to hold your hand" diyerek aşık olduğum adama seslenebiliyorum lisedeymişim gibi utanarak. Ama hala kırmızı rujumu sürüp kendimden emin bir şekilde "I want you" da diyebiliyorum. Sometimes I feel like screamin' desem de hayat felsefemi değiştirmiyorum: All you need is love!

Hiç yorum yok: