Geçen cumartesi annem ve ailecek çok yakın olduğumuz, annemin 3 arkadaşı bana geldiler İzmir'den. İkisinin kızları, en yakın arkadaşlarımdandır zaten. Arkadaştan, dosttan da öteyizdir hatta. Onlar da o sırada İstanbul'da olunca içim içime sığmadı 1 hafta boyunca. Tek başına yaşadığım küçük evim birden şenlendi, her odada ayrı gülüşmelerin, ayrı dedikodunun olduğu bir yer haline geldi.
Onun sevgilisi, onun tanıdığı, onun intihar edecek arkadaşı derken evde 9 kişi yaşadık. O kadar kişi için ne oturacak yerim, ne masam vardı. Yemekleri dönüşümlü yememek için eski usül yerlerde yedik, her akşam ya dışarda ya evde içip sarhoş olduk, sürekli güldük, devamlı başımıza gelenleri anlatıp eğlendik. Balık ekmek yedik, şarap içtik, biracıya gittik... Anneme Beşiktaş'ta takıldığım mekanları bile gösterdim. Rüya gibi 1 hafta oldu benim için.
Bu arada annemlerin de gezmedikleri yer, yaşamadıkları macera kalmadı tabi. Ailemin klasik ailelerden olmadığı gibi, aile dostlarımız da klasik ailelerden değil. Şehir turları atarken İETT şoförleri bunlara çay mı ısmarlamamış, taksi şoförleri Kanlıca'da yoğurt mu yedirtmemiş, gemi kaptanı gemisinde poğaça mı ısmarlamamış, dolmuş şoförü bunları istedikleri yerlere mi götürmemiş, taksi şoförleri tur rehberliği mi yapmamış... Daha neler neler. 4 kadın her akşam gezdikleri yerleri anlatırken "Mehmet Bey de şöyle yaptı, Emin Bey geldi, Murat Bey götürdü..." diyorlardı. O kadar arkadaş bellemişler herkesi.
Ve dün gece İzmir'e geri döndüler. Boşluğa düştüm birden. O kadar eğlenceli kalabalık, yerini sessiz bir pazara bıraktı. Daha önceki yazılarımdan biri kötü dönemden geçmemize rağmen kalabalık bir halde çok eğlendiğimizle ilgiliydi. Şimdi de öyle hissediyorum, tam bunalım günlerimin üzerine gelen annem ve dostlarımız hayatımın en güzel, en eğlenceli günlerini yaşattılar yine.
Hepimizin tipine, üstüne başına rağmen, bu fotoğraf hayatım boyunca çok önemli bir yere sahip olacak yaşamımda.