Buraları gene çok boşlamaya başladım. İçimden hiçbir şey yazmak gelmiyor aslında. En son 17 ekimde yazmışım. Neredeyse 2 buçuk aydır bomboş duruyor blogum. Oysa ki 20 Ekimde teyze oldum; bununla ilgili bir şeyler muhakkak çiziktirirdim normalde, Jim Morrison'ın doğum günü ve Freddie Mercury'nin ölüm yıldönümü geçti; ufak bir anma yapardım eskiden, hakkında onlarca şey yazılıp çizilebilecek, geyik yapılabilecek 21 Aralık sözde kıyamet günü geçti ve ben bütün bunlara kayıtsız kalarak hala bir şey yazmadım. Hevesim kaçtı sanki. Halbuki gayet de mutluyum, hayatım güzel, idare ediyorum bir şekilde.
Demin The Great Gig In The Sky dinlerken blogumu açmak geldi içimden. Ya Progresif rock beni kendime getirdi ya da The Wall turnesinde İstanbul'a gelecek olan Roger Waters konseri aklıma geldi, bilemedim.
Roger Waters konseri var, The Wall konsepti ve albümüyle geliyor hem de. Depeche Mode konseri var, daha önceden de kendileriyle ve gidemediğim konserleriyle ilgili bir yazı yazmıştım hatta. Slash geliyor, az kaldı. Dire Straits var, Mark Knopfler geliyor. AC/DC gelecek diye haberler de çıktı. Gidemediğim Uriah Heep ve Sting konserinden bahsetmiyorum bile. Bizim bütün bu konserlere paramız nasıl yetsin? "Gitmeyelim ya salla, o da kimmiş zaten.." diyebileceğimiz adamlar da değil hiçbiri. Arkadan da izlemek istemem bu kadar baba adamları. Bir de yol parası var üstüne. Gitmezsek, görmezsek bir daha ne zaman gelecekleri, hatta gelip gelmeyecekleri belli değil. Onu bırakın yaşayacakları belli değil, hepsi belli yaşa gelmiş adamlar.
Bu kadar sevdiğimiz, hastası olduğumuz müzisyenleri bu fiyattaki konserlere getiren mantığı sikeyim; eninde sonunda 2-3 tanesine sike sike bilet alacak beni sikeyim. Gerçi yeterince sikilmiş olacağım zaten biletleri alınca.
Bu da en sıkıcı, en gereksiz, en akıcı olmayan blog yazımdı öeh.