31 Ağustos 2012 Cuma

If they had sex

Glenn Danzig diye bir müzisyen var benim sevdiğim. Danzig adlı heavy metal grubunun solisti. Bu adamla ilgili herkesin ortak bir görüşü var: Jim Morrison'ın rock'n roll yerine metal yapanı; sesi, duruşu ve her şeyiyle.





Benzerlikleri bu videolarda yeterince görülüyor. Sahnedeki tavırları, sakin duruşları bile benziyor. Az önce youtube'da dolanırken şöyle bir yorumla karşılaştım: "If Elvis had sex with Jim Morrison, their baby would be Glenn Danzig." Bunu okumamla ahaha hakikaten laaan demem bir oldu ve işsiz güçsüz, boş işler uzmanı olarak bunu test etmeliyim dedim. Saçma salak bir internet sitesi buldum, Elvis ve Jim'in fotoğraflarını yükledim.



Sonuç hiç de umduğumuz gibi olmadı. Nerede gotik, simsiyah saçlı Glenn Danzig'imiz, nerede bu sarışın renkli gözlü bebe. Sonuç tam bir hüsran.

Yargılamayın beni, sadece evde canı sıkılmış, kedisi bütün gün suratına bakmamış, diğer kedisi ise onu kendi yatağından kıçıyla aşağı itmiş biriyim, bühiii.

30 Ağustos 2012 Perşembe

8 Eylül yaklaştıkça böyle yazılar çıkıyor tabi

Hazır 8 eylül geliyorken bol bol Red Hot Chili Peppers yazısı yazmak istiyorum. Türkiye'ye gelecekleri için ne kadar heyecanlı olduğumu, son anda bir sorun çıkacak da gidemeyeceğim diye aklımın çıktığını, John'un nasıl gruptan ayrıldığını ve yeni gelen Josh insanının onun tırnağı olamadığını, I'm With You albümünün kendi ruhlarından ne kadar uzak olduğunu, tüm albümün toplamının kendi başına sadece bir Desecration Smile'ın verdiği hissiyatı dahi veremediğini, tarih yaklaştıkça her gece rüyamda konseri gördüğümü ve (John olmadığından) Anthony başta olmak üzere hepsiyle pek sıkı fıkı olduğumu yazmak istiyorum. Bunların hepsiyle ilgili birer sayfa yazı yazabilirim aslında. Ama başka bir şeyden bahsetmek istiyorum ben.

Red Hot Chili Peppers'ı neden çok fazla sevdiğimle ilgili 100 maddelik bir liste çıkarabilirim. Bunun ilk sırasında ne olurdu bilmiyorum ama en yukarılarda müziklerinin, şarkılarının egosuz olması olurdu. Grubun egosundan bahsetmiyorum, grup üyelerinin -hele hele Anthony'nin- götlerinin tavanda olduğunu hepimiz biliyoruz. Her ne kadar eğlenceli ve kolaylıkla yanına yaklaşılabilir tipler gibi görünseler de uzaktan, yakınımızda olduklarında "orada dur bebeğim" diyecekleri kesin.

Hepimiz belli bir yaşa geldiğimizde ne kadar da "cool" görünmeye çalışırız ayrılık yaşadığımızda değil mi? Aman belli etmeyelim üzüldüğümüzü, aman hayatımıza mutlu mesut görünmeye çalışalım. Ulen biz mal gibi öyle davranırken adamlar -koskoca John, Flea, Chad, Anthony- I Could Have Lied şarkısında "I'm fucked up now.." diyor. Hani istediği kişiyle birlikte olabilen bu insanlardan bahsediyorum. Hissetmiş de yazmışlar. "Feysbuka koy şunu koy, eğlenceli gözüksün" tribindeyken adam bizim diyemediğimizi açık açık bağıyor: Sikik durumdayım, ağzıma sıçıldı.

Herkesin hayatında süründüğü, uğruna gururunu ayaklar altına aldığı, affetmemesi gereken zamanlarda her şeyi sineye çektiği zamanlar olmuştur. Gong Li diye bir şarkısı var bu grubun, "bazıları benimle oynadığını söylüyor, umurumda değil, ben seni bekliyorum.." diyor. Yahu bu adamlar bile itin götüne sokmuş kendilerini, biz hala neyin "sakın belli olmasın"ından bahsediyoruz? Hepimiz yaptık zamanında bunu. Olsun yeterki benle olsun mantığımız oldu bir zamanlar safken, küçükken, çok aşıkken. Neyin havalı gözükme çabası bu?

Süründüğümüz zamanlar oldu mu? Oldu. Gözlerimizden yaşlar akarken kızlı erkekli fotoğraflarda "atlattım ben onu yeaaa" mesajı vermek üzere taglendiğimiz oldu mu? Oldu. Götüm gibi aşkımızdan ölürken, beyinimiz çalışmazken Red Hot Chili Peppers'tan Stip My Mind'ı dinledik mi? Evet (Ben dinledim yani, hehe). Anthony bağıra bağıra söylüyor lan, lütfen aklımı bu kadar alma, en azından bir kısmı kalsın diye. O bile yalvarıyor amına koyim.

Yaşanmışlıklardan şarkıların oluştuğu varsayımından (gerçeğinden desek daha doğru olur gerçi) yola çıkarak, böyle egosuz, gururu ayaklar altına alan şarkılar her gruptan çıkmıyor. Çıksa da 1-2'yi geçmiyor. Bunlar gerçek hayatı yazıyor resmen. "Yok yeaa ben hiç bir erkek/kız için köpek olmadım, ağlamadım, gözlerim kör olmadı. İlişki bittikten sonra çok kolay atlattım". Siereleee. Hatta tekrardan; sieeee.

Not 1: Ha, şimdi çıkıp da "o şarkıda onu demek istemiyor ama" diyen çıkıntılar olabilir. Ben öyle anlamak istiyorum amk.

Not 2: Bütün genellemeler yanlıştır.


21 Ağustos 2012 Salı

"4 milyar dolardan fazla param var benim"

İleride zengin olursam bir evimi, dairemi kedilere ve köpeklere tahsis etmeyi hayal ederim ben. Gerekirse bir tane bakıcı tutarak onlarca canı içeride beslemek, ısıtmak, korumak istiyorum. Kedilerin en büyük derdinin istedikleri kadar taranamamak olduğu bir ortam benim hayalim. Köpekler kocaman bir bahçede yaşayacak; sokak köpeği olarak addedilen beğenilmeyen, sakat, yavru, yaşlı hepsini toplayıp sahip çıkacağım. Hayvanların apartman altlarında, sitelerde, sokaklarda bile istenmediği (İroniye gel), hatta canavarca öldürüldüğü şu ülkede en azından bir kısmını mutlu etmek istiyorum. Neredeyse her gün hayalini kurarım bunun. Yemek ve su koyulacak yerlerin mekanizmalarını bile tasarladım kafamda.

Çok eskiden nickelodeon'da bir program vardı çocuklara yönelik. Küçük skeçlerden oluşuyordu. Oradaki canlandırmalarından biri çok zengin bir adamla ilgiliydi. Sürekli paradan konuşan bu adam her olay karşısında "4 milyar dolardan fazla param var benim" derdi. O günden beridir aklımdadır 4 milyar dolardan fazla paraya sahip olmak. Aklımdadır derken, gerçek olacağını düşündüğümden değil. Sadece hayal kurmak benimkisi. Düzenleyeceğim, çeki düzen vereceğim, renklendireceğim barınakları; oluşturacağım doğal yaşam alanlarını düşünürüm sık sık. 

Ben hayal kuradurayım, benim hayalimin ev kısmını gerçekleştiren olmuş bile. Teyzemin bir komşusu boş duran evini 20 küsür kediye tahsis etmiş. Başka bir kiracısıyla da kira ödememesi şartıyla hayvanların bakımı konusunda anlaşmış. Hayvancıklar bütün gün o kanepeden diğerine, o yastıktan bu yastığa atlıyorlarmış. Kedi sayısı da her geçen gün artıyormuş. İnsanlardan tekme yemek, bir lokma yemek uğruna çöpleri karıştırmak yok, daha ne olsun! Olsun varsın benim de bir evim onların olsun.

Pek çok kişi bu hayalimi anlamayacak, saçma bulacak biliyorum. Olsun, sorun değil, ben hayallerimle gayet mutluyum :)

12 Ağustos 2012 Pazar

Küfürlü stres çemkirmesi

Çocukluktan beri bildiğim bir söz vardır, "İnsanlar önce para kazanmak için sağlıklarını, sonra da sağlıklarını kazanmak için paralarını verirler." İşte ben bu sözün amına koyim. Çünkü çok doğru bir söz.

Takık bir insan olduğumdan dolayı her zaman stres vardı hayatımda. Daha doğrusu her şeyi kafama taktığımdan, olmayan yerde stres yaratmakta üstüme yoktur. Kendi kendimin çok kolay ağzına sıçabiliyorum anlayacağınız. Sürekli geleceği düşünürüm bir de bok varmış gibi. Aman onu yapayım mükemmel olsun, aman bunu başarmalıyım, hep birinci olmalıyım, en iyisini ben yapmalıyım... Gereksiz hırs da var yani. Dur lan sakin ol, vücudun kaldırabiliyor mu onu söyle önce. İşmiş gelecekmiş paraymış sokayım hepsine.


Ha ne mi yaptı bu stres bana? Hayat boyu geçmeyecek gastrit verdi öncelikle. Eskiden taşı eriten midem şimdi bebek poposu hassaslığında. Yemek yemek aylarca kabus oldu bana. Hala daha en ufak bir stres kırıntısı gösterdiğimde ağrıdan kıvranırım. Müthiş bir baş ağrısı verdi bir de. Hiçbir ilacın geçiremediği günlerce, haftalarca geçmeyen pis, götelek bir ağrı. Hayatını idame ettirmekte zorlanıyorsun falan. Bir de uykusuzluk var ki sormayın. Geceleri birkaç saat uyudum uyudum. Yoksa sıçış. Sabahlara kadar düşünmeler,   şanslıysam kabuslar, sağa sola dönmeler, uykudan kıvranmama rağmen dalamamalar. Peeh.


Sağlığımı kaybetmek bütün bunlara değiyor mu? Kesinlikle hayır. Peki neden inatla uslanmıyorum ve aynı şeye devam ediyorum bilmiyorum. Belamı arıyorum herhalde, başka bir nedeni olamaz. Sokayım bana da.