27 Haziran 2012 Çarşamba

İstediğimiz gibi konuşabilmek




Hepimizin var söylemek istedikleri de söyleyemiyoruz işte. Kaybettiklerimiz ise çok fazla.

19 Haziran 2012 Salı

Uzaylı kaçırması vs Hamam böceği istilası

İşsiz güçsüz boş bir insan olduğumdan şu saatte aklıma sik gibi bir şey geldi. Hayatımda en çok korktuğum, iğrendiğim, lanet fobimin olduğu iki şey, uzaylılar ve iğrenç, büyük, yapışan, kanatlı, üzerinize üzerinize gelen (yazar burada titredi, yazmaya devam edemedi, mutfağa gidip su içti) böcekler. Diyelim ki bana dünyanın en kötü işkencelerini edecekler; beni bir sandalyeye bağlayıp gün boyu Serdar Ortaç dinletecekler ya da Freddie Mercury'e Nihat Doğan şarkıları söyletecekler, ne bileyim Bülent Ersoy'un makyajsız halini gösterip duracaklar, tüylü şeftali yedirmeye kalkacaklar, çağla bademleri orama burama sürtecekler ve birini seçmem gerekecek. Hangisini seçerim?

Uyandığımda odamın her santimetre karesini böcek sürüsüyle kaplı görürsem, kesin olarak kendimi odamın penceresinden atarım. 6. kattan düşerken 2 saniye de olsa böceklerden kurtulmamın huzuruyla dolarım. Böceklerin üzerinden atlamaya çalışayım da ezdiklerimi ezeyim gibi bir durum söz konusu değil. O çatırt sesine zaten tansiyonum düşer benim, bayılırım. Bayılınca da böcekler üstümde fink atar. Ayıldığımda böyle bir manzarayla karşılaşınca da akıl sağlığımı yitiririm. İstanbul'u fetheden Kenan Paşa yanımda solda sıfır kalır.

Uzaylı desem, o yeşil, böceğimsi yaratığı görünce ne yaparım bilmiyorum. Muhtemelen sesimi bile çıkaramam kaskatı kesilirim. Ve şansımın içine tüküreyim ki kalp krizi geçirip ölmem. Aksine gayet yaşarım, onlar için mükemmel bir kobay olurum. Kocaman siyah gözlerini, Erol Evgin'in peruksuz hali gibi saçsız, garip şekilli kafalarını gördükçe panik atak geçiririm. Uzayda istediklerini yaparlar bana. Deneyleri unutturmazlarsa da siyasetçilerden bile kötü olur akıl sağlığım.

Ha ama şöyle bir ihtimal de var; uzaylılar bildiğimiz uzaylı görünüşünde olmayıp Brad Pitt'tir, Ewan McGregor'dır, Kurt Cobain'dir, bunların tipinde olabilirler. Bu küçük ihtimali de göz önüne alarak tercihimi uzaylı kaçırmasından yana kullanırım sanırım.

Kendim sordum kendim cevapladım. Birazdan da kendim pişirip kendim yiyeceğim.

1 Haziran 2012 Cuma

Hiçbir şey iyi etmedi de..

Bir haftadır kötüyüm. Hatta kötü ne kelime, iğrencim. Çok istediğim bir iş vardı. Herkesin girmek için sıra olduğu ve benim kapısını sonuna kadar açtığım bir iş. Aylardır uğraşıyordum, sınavlarına giriyordum, mülakatları için şehir değiştiriyordum. Ve sonunda oldu. Sonucumu öğrenmek için aradım ve sonucumun olumlu olduğunu, iş teklifinde bulunacaklarını söylediler. Haftaya cuma telefonumuzu bekleyin iş teklifi için dediler ve telefonu kapattık. 1 yıllık işsizliğin ardından ilaç gibi geldi bu haber. Diğer iş olanaklarını kafamda bir kenara iterek haberin keyfini çıkardım. Birkaç yıl burada çalışırım, sonra tam da istediğim gibi yurt dışına yerleşirim düşüncesiyle iyice mest oldum.

Gün geldi çattı, ne arayan var ne soran, ama ben hala sevgi kelebeğiyim. "Birazdan arayacaklar ve çok iyi bir işim olacak, hayat ne kadar da güzel, kediler ne kadar da şeker ^_^" modundayım. Taa ki başka birisinden bütün tekliflerin yapıldığını, sözleşmeye çağırmaların başladığını öğrenene kadar.  O pembe bulutun tepesinden yere bir çakılışım var ki...

Ben ne yapacağımı şaşırdım tabi, arayıp küfretsem olmaz, ayıp (gerçi ayıp değil de kendime yakıştıramadım işte), çok istediğim diğer işi gözden çıkarmışım bunlar işe alınacaksınız dedi diye. Mal gibi kaldım ortada. 1 yıllık stresimin ve tükenmiş sinirlerimin üzerine, sadece 10 gün sonra olan gözden çıkardığım işin sınavına çalışma zorunluluğum  tuz biber oldu. Yıkılan hayallerimle beraber bunalıma girdim. 1 hafta boyunca kimseyle konuşmadım doğru düzgün, evde dışarı adımımı atmadım, nutella yiyip ağladım bol bol, benle konuşmaya kalkanların ağzına sıçma eğiliminde bulundum, en yakın arkadaşlarımı bile sallamadım. Beni neşelendirmek için her şeyi söylediler, şebeklikler yaptılar, ben ne istiyorsam onu gerçekleştirdiler, ama hiçbiri iyi etmedi beni.

Çok da yakın olmadığım biri var hayatımda. Sevimli bir arkadaşım. Havadan sudan muhabbet etmeye başladık. Sana bir şey söyleyeceğim dedi birden. Söyle tabi dedim. Özel biri olduğunu unutma lütfen dedi. Nereden çıktığını anlamadığım bu lafa çok şaşırdım. Uzun uzadıya muhabbet edip sıkıntılarımı sonuna kadar paylaştığım biri de olmadığı için iyice şaşırdım. "Ve çok ciddiyim. Ben insanları umursamam ve acımam. Sadece özel olanları hayatımda tutmaya çalışırım. Bu konuda iğrenç bir bencilliğe sahibim ve sen o özel insanlardansın." diyerek iyi geceler diledi. Ben öylecene kalakaldım. 

Hiçbir şey beni iyi etmedi de, hayatımda uzun zamandır duyduğum en güzel sözler olan şu cümleler beni iyi etti. Umutla doldum, kediler çok sevimli moduma geri döndüm.

O anda arkadan Gary Moore çalmaya başladığından da olabilir, bilemedim şimdi :p :)

Aslında gündemle ilgili pek yazmıyorum ama...

...madem konusu açıldı, kürtaj yasağını destekleyenlerin izlemesini tavsiye ettiğim bir film var. Beni bir kadın olarak en çok rahatsız eden filmlerin başında gelir. O gerçeklik, huzursuzluk, çaresizlik yasak sonrası kadınların başına gelecekleri fazlasıyla gösteriyor.


4 Months 3 Weeks 2 Days IMDB Sayfası