18 Şubat 2012 Cumartesi

Hüzünlü yazı.

Bu yazıyı bitirebilir miyim bilmiyorum, belki bitiririm, belki bitiremem. Belki de silerim yazdıktan sonra. Neden yazıyorum bilmiyorum. Üzülüyorum, ondan olsa gerek.

İnsanların şanslı olduğunu düşünmek ne kadar büyük bir ilizyon, dışarıdan mükemmel görünen hayatlarına özenmek ne kadar da içine kolay düşülebilen bir yanlış. İnsanların neler yaşadığını ya da yaşayacağını bilmeden özenmek, kalbinde bir kıskançlık -ya da fesatlaşmadan sadece gıpta diyelim- hissetmek, olanları ve olacakları gördükten sonra bu hissettiklerinden utanmak... İşte ben.

Yıllar önce, hatta tam olarak söylemem gerekirse 8,5-9 yıl önce çok yakın bir akrabamın -kuzenimin- düğününe katıldım. Türkiye'nin en pahalı ve güzel mekanlarından birindeydi düğün. Bir sürü ünlü ve kendileri gibi zengin arkadaşları gelmişti. Kuzenimin çok yakın bir arkadaşı, düğün başlamadan hazırlık aşamasında bizimleydi. Kıza gözüm takılmıştı. Davranışlarından pek hoşlanmamış olsam da çok özenmiştim. Hayatına yani. Tek başına İngiltere'de yaşıyordu, ailesi oturdukları şehrin en önemli ailelerindendi, çok zenginlerdi, tanınmışlardı. Benden birkaç yaş küçük bir kardeşi vardı ailesiyle birlikte yaşayan. İçimden "ne güzel her istediğine sahip. Çok şanslı. Keşke ben de her istediğime sahip olabilseydim onun gibi. Çok güzel bir hayatı var" dedim. Kıskandım. Düğün bitti, bir daha hiç görmedim onu. Birkaç ay geçti; bir gün tüm haber kanallarında flaş haber veriliyordu. Önemsemedim, bakmadım bile ne olduğuna annem beni çağırana kadar. Ne oldu diye sordum anneme, "baksana, düğündeki o kız. Hatırlıyor musun? Çok yazık. Gece evlerini basıp bütün ailesini öldürmüşler. Küçük kız kardeşini bile.. Kız o sırada İngiltere'deymiş, ona bir şey olmamış." Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Konuşamadım. Ertesi gün tüm gazetelerde boy boy fotoğrafları vardı. O kadar üzüldüm, o kadar üzüldüm ki.. İnsan başına ne geleceğini hiç bilemiyor, kim şanslı kim değil anlaşılamıyor. Özendiğimiz hayatlar birden bire çökebiliyor. Onun sahip olduklarını birkaç ay öncesinde kıskandığım için kendimden çok utandım. Hala daha utanırım.

5 yıl öncesinde gene aynı akrabalarımlaydım. Çok yakın bir arkadaşları, bir siyasetçinin oğluyla evleniyordu. "Kız da iyiymiş, koca parti başkanının oğluyla evleniyor, seçimden sonra kayınpederi başbakan olabilir ehehhe. İnsanlar ne de şanslı, yok muymuş adamın bir çocuğu daha? Ehehehe" dedim. Aynı gün kuzenimin arkadaşına eşya bakmak üzere buluştuk. Kızın kayınvalidesi de gelmişti. Siyasetçinin eşi yani. Yanında bir arkadaşı vardı. Beni görünce aralarında fısıldaşmaya başladılar. Tuhaf tuhaf bana bakıyorlardı. Daha sonra beni tanıştırdılar, el sıkıştık kadınla. Yanındaki kadına dönüp"Yasemin'e ne kadar da benziyor değil mi?" dedi. "Evet." dedi arkadaşı. "Onu görür gibi oldum resmen. Fena oldum. Ama onun saçları kıvırcıktı, düz değildi." dedi kadın. "Benim saçlarım fönlü şu anda, ben kıpkıvırcığım normalde" dedim. Kadının kalbine bir sancı saplandığını hissettim. "Kaç yaşındasın peki kızım?" "19'um." Kadın yutkundu "benim Yasemin'im de 19'undaydı öldüğünde. Allah onun ömrünü de sana versin güzel kızım."Ağlamamak için kendini zor tuttu. O anda benim de gözlerim doldu, kalbime saplanan bıçakla zar zor teşekkür ettim. Daha demin bir tane daha çocukları var mıymış eheh diye dalga geçtiğim kızın ölmüş, ne şanslılar yeaa diye tutturduğum ailenin de harap bir halde olduğunu öğrendim. Akşam kadın eve gittiğinde beni kocasına da anlatmış. Adam da çok kötü olmuş. Uzun zaman kendime gelemedim, hep o aileyi düşündüm, o kızı düşündüm. Televizyonda ya da gazetede gördüğüm her haberde bana dolu dolu gözlerle bakan anne geldi aklıma.

O gün bugündür kimsenin hayatına özenmem, kimseyi sahip oldukları için kıskanmam. Uzaktan bakıp ne kadar da şanslı demem. Mutluluğun hep yanımda olduğunu biliyorum. Para pulda değil, ailemde, arkadaşlarımda, sağlığımda, huzurumda. Aslında şanslı olan, her şeye sahip olan benim..

10 Şubat 2012 Cuma

Mutluluk

Bir süredir Almanya'da tatildeyim, mutluyum. Ondan evvel de Amsterdam'da gecirdim günlerimi. Istedigim her seyi aldim, istedigim her yeri gezdim, herkesle tanistim vakit gecirdim, yasal olan her türlü uyusturucuyu denedim, sürekli ictim, cektim, eglendim. Istedigim her seyi ama her seyi yaptim. Ancak hicbiri beni tren istasyonunda benden yiyecek isteyen evsiz gencin, cebimdeki az miktardaki ama o an sahip oldugum tüm parayi kendisine vermem üzerine bana siki siki sarilmasi kadar mutlu etmedi.

1 Şubat 2012 Çarşamba

Neden Richie Kotzen ve ben beraber olmalıyız?


Richie Kotzen'ın İzmir'de konser vereceğini buraya yazmamıştım değil mi? Hayret. Halbuki birkaç aydır sevinçten içim içime sığmıyor, takık insanlar gibi her gün gün sayıyorum, rüyalarıma falan giriyor. Bu abimiz -dilim varmıyor abimiz demeye, 24 mart sonrasında sıfatı her an değişebilir :p - gelmiş geçmiş en "underrated" müzisyen. Kendisi gitar virtüözü. İnanılmaz şarkılar yapıyor, bir o kadar da yakışıklı, sırma saçlı, muhteşem. En ünlü şarkısı da videodaki şarkı. Video pek kaliteli değil, ama en düzgün çıktığı video buydu, bunu koydum ben de.

Peki neden Richie ve ben beraber olmalıyız?

1-)İkimiz de sırma saçlıyız. Uzun ve kıvırcık saçları olanlar birbirlerini çok iyi anlar. Kullandığımız saç kremlerinden, saç köpüklerinden, bakım ürünlerinden konuşup yalnız olmadığımızı birbirimize gösteririz.

2-)Kendisi gitar virtüözü olduğundan bana gitarın bütün püf noktalarını öğretir, birlikte çalarız, grup kurarız. Nick Cave'le PJ Harvey gibi oluruz.

3-)Konserini Bornova'da verecek birini ancak bir Bornovalı anlayabilir. Duygularımız hakkında uzun uzun konuşuruz. Pijamalarımızla yatağın üzerinde karşılıklı oturup birbirimize şakalar yaparız.

4-)Birinin ona Küçük Park nargilesini denetmesi lazım. Türk kahvemizi içerken bir yandan tavla oynarız, bir yandan nargilelerimizi birbirimizin suratına üfleriz. Eğlenceli olur.

5-)Giyim tarzlarımız benziyor. Bu da demek ki ruh eşi olabiliriz.

Haksız mıyım yahu?