23 Ocak 2011 Pazar

İntikam soğuk yenen bir yemekmiş

Yaptığıma pişman mıyım? Asla.

14 Ocak 2011 Cuma

Güldüğüm saçma salak şeyler

Ciddi anlamda espri anlayışımda bir gerileme söz konusu. Kaliteli espri yapmayı bırakın, birisi tarafından yapıldığında yüz kaslarımdan bir tanesi bile oynamıyor. İnce ve komik olduğunun farkındayım söylenenin, ama beynimden dudaklarıma sinyal gitmiyor. Hayır, nasıl bu hale geldim ben de bilmiyorum. Nerede IQ seviyesi -10 olanlar için yapılan espriler var (hatta espri demeye dilim bile varmıyor, cümlemsiler diyelim) onlara kahkahalarla gülüyorum.

Arog mudur nedir, onun fragmanıyla başladı her şey. Sinemada izliyoruz böyle bir dolu insan, birden şu sahne göründü:

Yemin ederim koltuktan düşüyordum. Sinemadakiler gayet kibar bir gülümsemeyle ekranı geçirirken, ben bildiğiniz böğürdüm. Böyle yan koltuğa falan kapandım. Gözlerimden yaşlar geldi, dakikalarca arkadaşımın kucağına ağzımı kapattım. Salyam ve gözyaşım birbirine karıştı. Asıl gittiğimiz filme odaklanamadım.

Aynı olay geçtiğimiz yılın başlarında da yaşandı. Toy Story'e gitmiştik, ben normal insan gibi hafifçe gülüyorum bu defa. Sonra birden o sahne geldi... "Ben yumoş ayıyım. Ama bana kısaca Yumuş diyebilirsiniz".


Son hatırladığım şey "YUMUŞ MU?!!" dediğimdi. Sonrasında -abartmıyorum- aylarca güldüm. "Yumuş ya yumuş, bildiğin yumuş ahahahaha" modunda gezdim. Hatta hala o modda geziyorum. Hakkaten ama ya Yumuş nedir :D

Tam bu olayın etkileri azalmışken Yumuş tadında bir olayla karşılaştım. Birkaç gün önce arkadaşlarla sınav öncesinde ağzımız tatlansın diye şeker aldık. Daha doğrusu arkadaş aldı, bize dağıttı. "Tofita alın kızlar, aa tofita değilmiş pardon, Tofişmiş".
Kaldırıma kapandım ben bildiğiniz. "Tofiş ne be ahahaha" diyerek sınava girdim. Sınavda aklıma geldi güldüm. Tuvalette aklıma geldi güldüm. Banyoda aklıma geldi güldüm. Hala daha gülüyorum hatta. Hep aklıma bu ismi koyulurkenki an kafamda canlanıyor. Böyle şişko, kel, 35-40 yaşlarındaki adamlar yuvarlak masa etrafında toplanmış, isim arıyorlar.
"Tofiş olsun deniyor beyler, bence uygun. Siz ne düşünüyorsunuz?"
"Evet evet bizce de uygun"
"Uygun"
"Tofiş iyidir"

Ulen allah benim belamı versin bee gene öldüm gülmekten. İşte böyle de basit bir insanım ehehe :)

10 Ocak 2011 Pazartesi

Bu nasıl bir lanettir

Bugün akşam üzeri çok önemli bir sınavım vardı. Bornova'nın soğuk sularından çıktım Buca'ya doğru. Tam olarak sınavdan 2 saat önce. Tipik durağa yürüme ve otobüs bekleme zincirinden sonra bindim sıkış tepiş olan otobüse. Daracık, iğrenç Çamdibi yollarından geçene kadar insanların paydos zamanı oldu ve yollar iyice kalabalıklaştı. Allahtan erkenden yola çıkmışım diye düşünürken Buca'ya girdi otobüs. Ben 20 dakika sonra okulda olacağımı düşünüyorum tabi. Erken gitmiş olurum, biraz da derse bakarım diyorum. Nasıl bir safsam... Yarım saat sonra heykele anca varabilmiştik. Yollar ana baba günü. Bir yandan da şoför kaloriferi açtıkça açıyor, montla, atkıyla olan otobüs halkı hamamdaymışçasına ter döküyor. Otobüsteki kalabalığın, yolların durumumun üzerine bir de bu gelince sinirlerim gerilmeye başladı hafiften. Ama dert etmiyorum, az kaldı ne de olsa diyorum. Bu sırada sınavıma 35-40 dakika gibi bir şey kaldı. Hala safça gidince notlara bakarım muhabbeti yapıyorum kendi kendime. Ne olduysa oldu trafik birden durdu. Milim ilerlenemiyor. Kalakaldı bütün otobüsler. Zaman geçtikçe telaşlanmaya başladım ben de, yetişebilecek miyim demeye başladım. Otobüsten insem de taksiye binsem dedim, ama etrafta taksiye dair hiçbir iz yok. Zaten öyle bir şekilde sıkıştı ki trafik, ana yolla beraber ara sokaklar da tamamen trafiğe kapandı. Ben iyice yusuf yusuf olmaya başladım. Yürüsem desem ne kadar sürer bilmiyorum, bir de o sırada trafik açılırsa mal gibi kalırım diye bir şey yapamıyorum. Meğersem bizim muhteşem buca yolunda kaza olmuş, yetmezmiş gibi otobüsler bozulup yolda kalmış. Tabi anayol siksen 2 aracın geçemeyeceği darlıkta olduğu için ağzımıza sıçıldı. Ambulanslar geçemiyor, her yeri polis arabaları bastı falan. Otobüsle 5 dakikada gidilen yeri tam 40 dakikada aştık ve okula ulaştık. Tabii sınava geç kaldım ben. Sınıfa girdiğimde herkes çoktan başlamıştı soruları yapmaya. O gerginlikle bir hışım kalemimi, silgimi, hesap makinemi çıkardım. Tam başladım sınava, o da ne?! Her zaman takır takır çalışan, sınavdan önce de kontrol ettiğim hesap makinem bozuk!! Hayatımda etmediğim kadar yaratıcı küfürü, cinsel organlarla olan her şeyi ağız dolusu fırlatmaya başladım. Virgüllü sayıları çarpmaya çalışmakla geçti zamanım. Bir bok da yapamadım sınavda. Ağzıma sıçıldı resmen. Bu nasıl bir lanettir, nasıl bir cenabetliktir allahım!

9 Ocak 2011 Pazar

Huzur gerçekten önemli. 2 gündür bu eksiklikten yanıp yakılıyorum. En yakın arkadaşlarım saçma bir tartışma içerisinde ve pek de alakası olmayan ben, gene en etkilenen konumundayım sanırım. Birbirlerine alenice laf koyanları liseli sanıyordum bu zamana dek, ama öyle değilmiş işte. Azıcık alttan alın, önemsemeyin. Her şeyin çözümü bu. Ama sizin yüzünüzden ben de doğru düzgün yaşayamıyorum 2 gündür. Yapmayın böyle. Desem de değişmeyecek, ama yapmayın işte...

2 Ocak 2011 Pazar

Arkadaşsızlık

Çok fazla arkadaşı olan biri değilim. Ortamlardan ortamlara koşan 15-20 kişilik gruplarım yoktur. Birkaç tane has arkadaşım vardır. Onlar bana yetiyor zaten. En azından yetiyordu bir süre öncesine kadar. Ama şimdi çok arkadaşsız kaldım. Daha doğrusu, hepsiyle çok iyi arkadaşım hala, ama yakınımda değil hiçbiri.

En yakın arkadaşlarımdan biri üniversitenin başındayken başka şehre gitti. Uzun aralıklarla görmeye başladık birbirimizi. Özlüyorduk birbirimizi çok, ama dibimde onun gibi yakın arkadaşlarım olduğundan onun yarattığı boşluk kapanıyordu bir şekilde mecburen. Sonra çocukluk arkadaşım gitti başka şehre. Çok yakınımda oturuyordu. "Kötüyüm, parkta buluşalım mı?" dediğimde 5 dakika sonra çimlerin üzerinde dertleşiyor olurduk. Canımız sıkılınca hemen birbirimize uğrayıveriyorduk. "Hadi dağıtalım" dediğinde bana, 10 dakika sonra Küçük Park'ta içiyor olurduk. Hangi saat olursa olsun bir ihtiyacımız olduğunda, canımız sıkkın olduğunda buluşup konuşabiliyorduk. Kuzenim de gitti bu sırada. Orda burda sabahladığımız günler de geride kaldı. Ama nolursa olsun en yakın arkadaşım hep yakınımdaydı. Bunaldığımızda ya da deli gibi eğlenmek istediğimizde birbirimizin bir metro uzağındaydık. 1 hafta görüşmezsek bunalıma giriyorduk. Ya onun evdeydik ya da benim evde. "10 dakika içinde evden çıkıyorsun, Yaşar'dayım!" diye tatlı tatlı zorlardı beni. Tecavüze uğramış sıfatımızla orda burda gezerdik. Günde 50 kez mesajlaşırdık, araşırdık, birbirimizin annelerini kendi annelerimizden daha çok görürdük. Sonra o da gitti başka şehre çalışmaya.

Yapayalnız kaldım burada tek başıma. Evde oturuyorum bütün gün, dışarı çıkmıyorum. Çıkmadıkça daha da çıkmak istemiyorum. Bir yandan da evde boğuluyorum. Artık "5 dakika sonra aşağıda!" diyebileceğim birisi yok. Ya da "15 dakika sonra sizdeyim, midye de alayım mı" diyebileceğim.. Küçük Park'a bile gitmiyorum, gidemiyorum. Çünkü onlarla giderdik hep. Artık kalmadı ki kimse. Tabiki de hala çok sevdiğim, yakınımda olan arkadaşlarım var. Ne zaman kötü olsam benim için her şeyi, her türlü şebekliği yaparlar. Onlar olmasa zaten çok çok daha kötü olurdum. Ama yine de kimsesiz hissediyorum kendimi. İstediğimiz saatte dışarı çıkabileceğimiz, her türlü pis yiyeceği birlikte yiyebileceğimiz kaç kişi kaldı ki..