30 Nisan 2010 Cuma

Amacımı buldum oley!

Karamsarlığın yanında insanı mutsuz yapan şey amaçsızlıkmış. Karamsarlığım duruyor hala, lakin amacımı buldum artık. İçimde bir mutluluk, bir yaşama sevinci.. Kusa kusa, uzata uzata okuduğum bölümümden sonra yapmak istediğim şeyi buldum. Daha doğrusu bu sevmediğim bölümde yapmaktan hoşlandığım şeyi buldum. Artık benim de bir amacım var, beni de çalışmaya şevk eden bir şey var oley!

11 ders var ya..

..insanın ağzına sıçıyomuş. Ben bunu bilir bunu konuşurum bundan böyle.

27 Nisan 2010 Salı

Benim de bir şikayetim var!

İnsanların bir şeyler isteyip de bunun için hiç çaba göstermemesine anlam veremiyorum. Anlam verememenin ötesinde, bunu istediğini her yerde ve her ortamda yüksek sesle dile getirip kesinlikle bir hareket yapmayışı beni sinir ediyor. Hele herkesin her şeyden şikayetçi olmasına rağmen düzeltmek için hiçbir çaba göstermeyişi yok mu! Bu genel olarak Türk milletinin bir sorunu mu yoksa insanlığın sorunu mu çok merak ediyorum.

Gördüğüm öğrencilerin, gençlerin %95'inin aklında yurt dışı var, oralara gitmek istiyorlar, çok istiyorlar, hatta gitmek için her şeyi yapabilirler dediklerine göre ama nedense gidemiyorlar. Neden diye sorduğumda genelde aynı cevaplarla karşılaşıyorum: "Nasıl gideyim?" "Çok para lazım ona bende o kadar para yok" "Nasıl gidileceğini bilmiyorum ki".

Herkes hazıra konmak istiyor, başkası onun için uğraşsın istiyor, gökten zembille kafasına gitme yollarının yüklenmesini bekliyor. Biraz araştırsa, okusa aslında o kadar para gerekmediğini, gidebilmesi için o kadar çok ve kolayın yolun olduğunu görecek. Ama parmaklarını kıpırdatmıyorlar kendi arzuları için bile.

Başka bir yönden bakalım bu duruma. Ülkedeki bir dolu şeyden herkes şikayetçi. Yönetimden, iktidardan, yönetim biçiminden, fakir insanların oluşundan, sokakta kalan çocuklardan vs vs.. Tamam madem bu sorunlar var, bunlardan şikayetçisin ve bunları çözmesi gereken kişiler çözmüyor, o zaman sen neden bir şeyler yapmayı denemiyorsun? Hep bir şeylerin düzelmesi isteniyor ama kimse kılını kıpırdatmıyor!

Haklarının savunulmadığından mı şikayetçisin? O zaman "burası Türkiye" deme, peşini bırakma işin. Sonuna kadar git.

Fakirlerden mi şikayetçisin? O zaman neden sen bir şeyler yapmıyorsun? Bu işlerle uğraşan bir dolu dernek var, onlara katıl, yardımda bulun, yeter ki oturma salonunda.

Aç çocuklardan mı şikayetçisin? O zaman en azından birini sen himayene al, hala ülkede bir şeyler yapmaya çalışan siteler, vakıflar var. Birine başvur. Uzaktan üzülmekle olmuyor bu işler.

Öğretimden mi şikayetçisin? Okuldaki mercilerin peşini bırakma, kene gibi yapış gerekirse. Bıktırana kadar, kusturana kadar söyle isteklerini. Sen memnun gibi davranıyorsan onların kabahati ne?

Her konuda biraz bilinçlensek, ısrarcı olsak, hayallerimizin peşinden gitsek, bir şeyler için çaba göstersek herkes daha mutlu olmaz mı?

24 Nisan 2010 Cumartesi

Kitap fuarı rocks


15. İzmir Kitap Fuarı benim gibi bir kitap delisi için ne güzel bir etkinliktir öyle, nasıl müthiştir, nasıl muhteşemdir, nasıl güzeldir, nasıl tadından yenmez.. Dün ayaklarım kopuncaya kadar gezdim, karınca misali ağırlığımın bilmem kaç katı ağırlığındaki kitap torbalarını taşıdım, bütün paramı kitaplara yatırıp geldim. Yahu parasızlık arasında harcama yapmak bu kadar mı mutlu eder bir insanı. Mest oldum mest. O çocuk kitapları bile çok güzel görünüyor insanın gözüne. Arkadaşla kendimize alasımız geldi valla. Hatta ben aldım kendime olmasa da :) Öyle simli mimli, çiçekli böcekli şeylere dayanamıyorum.

Yalnız bir şey fark ettim, ne zamanki çok yürümen gerekiyor, hah işte o zaman en mükemmel ayakkabın, şimdiye kadar asla ayağını vurmamış ayakkabın deli gibi vurmaya başlıyor ayağını. Kitapların yanına bir de "ayakkabısı vuranlar için kullan-at ayakkabı" standı yapsalardı, eminim standın sahibi bugün bir villa yaptırıyor olurdu.

Neyse, yarın fuarın son günü. Gitmeyenler üşenmeyi bırakıp kıçlarını kaldırıp gitmeli kesinlikle.

23 Nisan 2010 Cuma

Felsefe ve 2 tavsiye kitap

Lise sondaki dersimizde tanıştım ilk kez felsefeyle. Sayısalımdır ben, sözel sevmem. Bu dersi de sevmeyeceğimden emindim. Çok ilginç de bir hocamız vardı Ayda diye. Normalde son derece sevecen ve muhabbeti iyi biri olmasına rağmen derste aşırı disiplindiydi. Buna rağmen hocayı da çok sevdim dersi de.

Felsefe çok ilginç bir dal. İnsanın beyin kıvrımlarını açan ve düşünmeye teşvik eden nadide şeylerden bence. Belli bir yaştan sonra çengel bulmaca, su doku falan tavsiye ediyorlar ya insanlara, yalan onlar yani. Felsefi bir kitap, bir yazı okusunlar yeter. Hem düşünme yetileri gelişecek unutkanlıktan kurtulacaklar, hem de müthiş bir dünyanın kapısından içeri girecekler.

Felsefe nedir la pff diyenlere tavsiyem "Sophie'nin Dünyası" kitabıdır. Felsefenin temel taşlarını anlatan ve başka boyutları açan bir kitap. Angel dizisinde başka boyut kapılarıdır cehennem kapılarıdır, bilmem kaçıncı boyutlar falan açıyorlar ya, heh aynen öyle işte. Her şeyi başka türlü düşünmeye başlıyorsunuz. Sorgulamanız daha bir farklı oluyor. "Oha ya ben bunu hiç düşünmemiştim, ne kadar da yüzeysel yaşıyomuşum be ayıp bana" diyor insan.

Hayatım boyunca onlarca felsefi kitap okudum araştırdım, aha 60-70-80 küsür kitabın içinden en sevdiklerim şunlardır diyemeyeceğim; çünkü o kadar felsefik bir insan olamadım henüz. Ama benim de favorilerim var tabi. Felsefeye yeni başlayanlar için değil de, daha önceden adım atmış olanlar için Platon'un (diğer bir adıyla Eflatun'un) "Devlet"'ini şiddetle tavsiye ediyorum. Okuduğum en güzel kitaplardandır kendisi. Zamanın düşünürlerinin, Platon'un öncülüğündeki felsefi sohbetlerine tanık oluyoruz.

Çok biliyormuş gibi önermek istediğim diğer kitap ise "Profesör Caritat'ın Şaşırtıcı Aydınlanması". Bir zamanlar benim gibi "sosyal devlet dışında nasıl biçimler olabilirmiş acaba" diyenlere süper gelen bir kitap. Demeyenler de sever gerçi. Bunu da şiddetle tavsiye ediyorum. Hafif bir dili var. Roman tadında. Felsefe sevenler okumalı diye düşünüyorum.

Evet bu bir kitap tanıtma blogu değil; gerçi benim niyetim de kitap tanıtmak değildi; lakin felsefe konusuna girince bir iki tavsiye vermeden de duramıyorum. 1 kişinin bile ilgisini çekip okumasını sağlasam, felsefeye bir giriş yapmasını sağlasam, felsefeyi sevdirsem kardır. Felsefenin "hayat felsefen nedir" sorusundan ibaret olmadığını göstersem bana yeter.

19 Nisan 2010 Pazartesi

Hayatımı değiştiren yıl: 2007

Benim hayatımı, düşüncelerimi, amacımı, hedeflerimi, hayata bakış açımı ve herbir şeyimi değiştiren yıl 2007'dir. Hatta 2007 yazıdır. Beni şimdiki ben yapan yazdır. Ömrümde hiç yaşamadığım şeyleri yaşatan, duymadığım heyecanları duydurtan, ömrümdeki en güzel anıları yaşamamı sağlayan, her sabah ayrı bir ülkede kahvaltı yapmamı sağlayan yazdır. Portekiz gezisi için uzun uzun düşünme seansları sonucu yaz okuluna gitmekten vazgeçmek ömrümde verdiğim en doğru karardı. Yaptığım en doğru şey, belki de tek doğru şeydi. "İyi ki" dediğim en güzel şeysin sen 2007 yazı. İyi ki yaşamışım seni.

İşte dinlerinize inanmama sebeplerimden biri


















Sizin inandığınız din mutlaka en iyisi, en doğrusu değil mi? Oysa asıl önemli olan şeyin "insan" olduğunu anlasanız..

The TV Theme Medley



Her gün birkaç kez izliyorum mutlaka. Muhteşem olmuş. Benim için bu çocukla yapacağınız her türlü çöpçatanlık hareketleri kabul edilir :)

Not: Sınavları olanlar izlemesin videoyu, zira bütün gün dilinize dolanıyor şarkılar. Sınavın ortasında "I'm no supermaan" diye şarkı söylediğinizi fark edebilirsiniz benim gibi.

18 Nisan 2010 Pazar

Geç gelen 1 nisan yazısı

Hayatım boyunca 1 nisanda deli bir şakanın kurbanı olmak istemişimdir; lakin bu hiç olmadı. Şaka yapmayı çok seven bir insanım. Öyle böyle değil ama. Çok ciddi vakalarım olmuştur bu konuda. Çevremde kimse bana güvenmez o yüzden. Biri özelden bile aransa direkt olarak benim yaptığım düşünülür. İnsanın adı çıkacağına canı çıksın misali işte. Küçüklüğümden beri insanları kandırmayı ve şaşırtmayı seviyorum. Aklım hep böyle cin şeylere çalışır. Daha 3 yaşındayken anneme şaka yapmak adı altında evdeki bütün yastıkları buzdolabına doldururdum. Sonra da çığlık ata ata gülüp "şaka yaptıııım" derdim. Hayır bunun neresi şakaysa :D Çocuk aklı işte. İşin özü sözü, ben küçüklüğümden beri böyleyim. Ama sadece yapmayı sevmiyorum, böyle şeylerin bana yapılması da çok hoşuma gidiyor. Böyle deli gibi şaka yapsınlar bana, kandırsınlar deli gibi, taşak falan geçsinler, 1 nisanda öyle şeyler yapsınlar ki beddua ve küfürü aynı anda edeyim, sonra deli gibi gülelim. Ama olmuyor yahu! Yok yani yapmıyorlar bana hiçbir şey. Tek böyle cin fikirli ben miyim yahu? Youtube'da falan böyle videolar görünce çok kıskanıyorum, ben de istiyorum moduna giriyorum. Bir de kamera şakasına yakalanma arzum vardır ki o daha bir şans işi, daha bir zor tabi. Ulen arkadaşlarım, dostlarım, kardeşlerim; neden kandırmazsınız beni? Neden şaka yapmazsınız yahu? Bari 1 nisanda falan yapın be. Şaka istiyorum, gülmek istiyorum ben aaaaaa!

17 Nisan 2010 Cumartesi

Alkol alımı sonucu duygu dökülmesi

Pff son günlerde sinirlerim çok bozuk, herkesi bıçaklayasım geliyor. Ama öyle böyle değil yani. Bildiğin sinirlerim bozuk, ota boka öfke krizi geçiriyorum, ağlıyorum; geceleri uyuyamıyorum, uyuduğum bir iki saatte de kabus görüyorum ve o iğrenç huzursuzlukla uyanıyorum. Son 3 haftada çok şey yaşadım, öncelikle sevgilimden ayrıldım ki göstermemeye çalışsam da hala acısını çekiyorum. Sınavlara odaklanıp aklıma getirmemeye çalışsam da kolay değil tabi. E tam ayrıldığımız zamanın ertesi haftası sınavlarım başlıyordu ve yetmezmiş gibi benim sikik olaylarım ve tembelliğim yüzümden tam 11 sınava girmem gerekiyordu. Çok stresli günler geçirdim, yetmezmiş gibi ödevler, 11 dersin üzerine olacak sınavlar iyice zıvanadan çıkmama neden oldu. Sınavlarım dün bitti, ama gram rahatlamadım açıkçası. Kütüphaneye gidip it gibi ödev araştırması yaptım saatlerce. Demin de onla bunla kavga ettim. Bir de birkaç biranın üzerine ayrılık acısını hissettim üzerimde; günlerce aklıma getirmemeye çalıştığım, hissetmiyormuş gibi davrandığım bir şeydi bu. Kötü oldum. Özledim. Ama biliyorum ki bu da geçecek. Daha düzgünleri karşıma çıkacak, bana çok değer verecek. Bu sırada tabi dersleri aşırı kafama takıyorum. Ciddi anlamda bunalıma giriyorum. Herkesi bıçaklayasımın geldiği asıl sebep de bu sanırım. Ayrılık da tamam üzerine tuz biber de, dersleri asıl takıyorum ben kafama. Kötü bir durumdayım tabi, kolay değil. Bu arada okul bitince yapmam gerekenleri ve yapamayacağım şeyleri, reddedileceğim yerleri düşünüyorum. Ona iyice sinir oluyorum zaten. Hay amına koyayım ya. Geçen ciddi anlamda birine dalıyordum. Hatta bıçağım olsa bıçaklayacaktım. Durumum o derece ciddi. Biraz kafamı dinlendirmeye ihtiyacım var sanırım. Sakinleşmem lazım, sinir bozukluğumun geçmesi lazım. Ama pek mümkün görünmüyor bunlardan hiçbiri, yeni sınavlarım, ödevlerim, yetiştirmem gereken şeyler, girmem gereken dersler.. Herkesi bıçaklayasım var amına koyayım.

13 Nisan 2010 Salı

İngiliz aksanı sevgili

İngiliz aksanının mükemmelliğinin farkına vardığımdan beri İngiliz bir sevgilim olsun istiyorum. O müthiş aksanıyla konuşsun yeter bana. O tok yuvarlayan sesiyle "oolraydt my daalin, may sıvithaat, ay lov yu" desin dursun. Sırf bu aksan ve süper ses tonu yüzünden bir İngilize aşık olup evlenebilirim. Hatta aşık olmadan bile evlenebilirim. Sesini falan kaydederim böyle, bütün gün dinlerim o yokken. Telefon açarım zırt pırt. O heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatırken onu dinliyormuş gibi yapıp boş boş sesini, aksanını dinlerim. Hakkaten bir tane İngiliz sevgili istiyorum ben yahu. İngiltere'ye sırf bu yüzden bir kez daha mı gitsem ne yapsam? Tutsam birinin kolundan getirsem, Cüneyt Arkın misali zorla "konuş uleeyyn" desem? Off yaa ben İngiliz sevgili istiyorum. Hatta direk İngiliz aksanı sevgili istiyorum. Ö ö diye konuşup duralım, bana da öğretsin işin inceliklerini.

"Av go e nöğt". Aksan sevgili oh yeah (L)

4 Nisan 2010 Pazar

İngiltere kazanımlarım

İngiltere'nin bana kazandırdıkları 8 çift ayakkabı + 1 çift parmak arası terlik ve 7 adet kitap oldu.