31 Aralık 2009 Perşembe

2009?

iyidir iyi.

20 Aralık 2009 Pazar

Şarkı, markı, silmek falan

Bir ilişki, hoşlanma sonunda ya da sevgili olacak gibi olup da olmama gibi hayal kırıklığına uğradığım ve karşı tarafa sinirli olduğum durumlarda sevdiğim şarkıları, silmek ya da bilgisayarın ücra bir köşesine koyup bir daha yüzlerine bile bakmamak gibi kötü bir huyum var. Geçen gün yine bir playlist oluşturacakken "bu olmaz, bu ı-ıh, ay ben bunu silmemiş miyim, bunu hayatta dinlemem" demekten doğru düzgün bir liste yapamadığımı fark ettim. Daha birkaç hafta önce bir arkadaşla konuşurken "umarım bir şey olmaz da bu şarkıdan da feragat etmek zorunda kalmam" dedim.

Dün biraz düşündüm, geçmişteki ter türlü olayın acısını şarkılardan çıkarmışım adeta. Ne zaman kötü bir olay yaşasam şarkıların kalbimi kırmasına izin vermişim. Git gide de soğumuşum şarkıdan, sonunda da nefret etmişim. Yahu ben ne yapmaya çalışıyorum böyle? Benim en büyük zevkim müzik değil mi? Neden artık aklıma bile gelmeyen, hatta bir kısmı hayatımda hiçbir şekilde önemli olmamış kişiler için bir şeylerden vazgeçmek zorundayım? Neden sevdiğim şarkılardan kendimi soğutuyorum? Yazısız bir kural gibi adeta, olmadı mı yürümedi mi, o zaman şarkı sana güle gülee.

Bir arkadaşımın hatırlattığı film sayesinde ne kadar saçmaladığımı fark ettim ve daha önce aynı nedenlerden sildiğim soundtrack'ini yeniden indirdim, 2 gündür de deli gibi onları dinliyorum. İşte bu kadar basitmiş Aybü. Artık yok şarkı markı silmek. Full throttle her şey!

16 Aralık 2009 Çarşamba

Girls' Night

İlk striptiz deneyimimi bu yaz yaşadım sonunda Porto'dayken. Ben yapmadım tabi, erkek striptizci çıktı gittiğimiz barda. Haberimiz yoktu bara gittiğimizde, ama iyi oldu çok isterdim hep erkek striptizci çıksın bağıralım, ıslık çalalım falan.

Akşam bir kafenin önünde içerken "bu gece La Movida'ya gidelim, güzel bir yer, hem bugün cuma. Cumaları Girls' Night. Giriş ve 3 içki beleş kadınlara" muhabbeti oldu. Dört beş kız atladık taksiye gittik.

La Movida, beach club temalı bir gece kulübü. Çok güzel bir yer, Ooze Venue'ye benzettim ben biraz, ama çok daha gelişmiş oraya göre. İçerde Palmiye ağaçları, köpek balığı kafaları, kanolar var. İçki alınan kısım tamamen tahtadan yapılmış, tepesinde samanlar var. İnsan kendini Hawai kumsallarında sanıyor. Barmenler ise tam ağzımızın tadına göre; yakışlıklı, vücutlu, üstleri tamamen çıplak, altlarında da havlu misali bağlı bir örtü olan erkekler.

İçkimizi alıp ortalarda bir yere geçtik. Club müzik çalıyordu, deli gibi dans etmeye başladık(ben pek sevmesem de club müzik). Vodka, martini derken ışıklar kapandı aniden. Sahneye şapkalı, beyaz gömlekli, siyah pantolonlu bir adam çıktı. Frank Sinatra - My way şarkısının çalmasıyla adam soyunmaya başladı gözümüzün önünde. Şarkıya göre yavaş hareketlerle gömleğini çıkardı önce. Yağmur hemen videoya almaya başlamış tabi adamın gömleğini çıkardığını görünce. Adam müthiş kaslarını yeterince gösterdiğine emin olduktan sonra aniden pantolununu çıkardı. Boxer ve şapkasıyla kaldı sahnede. Ben o noktada diğer kızlar gibi çığlık atmaya başladım. Adam beyaz boxerıyla dans etti biraz, sonra birden onu da çıkardı! Benim gözler fal taşı gibi tabi :) Adamın boxerının altında tanga varmış. Sahnedeki sandalyeyle biraz cilveleştikten sonra ben koptum zaten. "TAKE IT OFF!" diye bağırıyordum. Adam beni kırmadı, sahnenin önüne geldi, arkasını döndü ve tangasını da çıkardı. Biz inanamıyoruz tabi. Çığlıklar, ıslıklar havada uçuşuyor.

Harbiden de Girls' Night'mış. Kadın gecesi dediğin böyle olurmuş abi! Sonradan da barmenler sahneye çıkıp dans etti falan. Sevdik La Movida'yı. Bir dahaki gidişimizde her cuma ordayız a.q :)

15 Aralık 2009 Salı

Fan Olayları

Ülkecene kutsal sayılan değerleri ayağa düşürmekte üstümüze yok. Böyle bir yazıyı ben bile yazmayı düşündüysem durumun ne kadar vahim olduğu anlaşılabilir. Dinsiz, hatta deizm-agnostizm-ateizm üçgeninde gidip gelen biri olarak rahatsızım kardeşim! Geçen gün Facebook'ta birinin hayran sayfalarında gördüğüm 2 fan beni şok etti: Fan of I<3Allah ve Fan of Hz. Muhammed (s.a.v). Yüzüme soğuk su çarpmış gibi oldum. Ben bile rahatsız oldum bunu görür görmez. Bu nedir yahu? Bu senin kutsal değerin değil mi? Hayır, rahatsız olmama rağmen gerçekten pek de umrumda değil, ama bunu yapanlar sağda solda sürekli "ben dinimi çok çok seviyoreee, hiçbir şeye değişmem dinimiiii" diye bas bas bağıran, gözümüze sokan insanlar. Kendi değerlerini nasıl basitleştirdiklerinin farkında değiller. Böyle çığırtanlık yapan insanları ayakta bir kez daha huzurlarınızda alkışlıyor ve (varsa) allahtan belalarını diliyorum.

Çakma dindar müsveddeleri.

10 Aralık 2009 Perşembe

Haydi Başlıyoruuuz

Gene bir boka karıştım 45,40 liralık. Meşakkatli, uzun. Haydi hayırlısı bakalım.

8 Aralık 2009 Salı

Bugün 8 Aralık


















John Lennon
9 Ekim 1940 - 8 Aralık 1980

"Hayat, biz gelecek için planlar yaparken başımızdan geçenlerdir."

7 Aralık 2009 Pazartesi

Depeche Mode ve Wrooong

Bundan çok değil, 3-4 yıl önce Depeche Mode'la tanıştım. Ablam henüz evlenmemişti ve bazen bilgisayarı ortak kullanmak zorunda kalıyorduk. Bilgisayarda bazı Depeche Mode şarkıları buldum. Adını hep duymuştum, ama nedense o zamana kadar Depeche Mode gözümde gotik müzik yapan bir gruptu. Ne alakaysa. Hiç dinlememiştim, sağlam gruptu -yani öyle diyorlardı-, sıkı hayranları vardı, ama bendeki ön yargıdan dolayı bir kez olsun açıp da dinleme zahmetine katlanmamıştım. Ablam da yanımdaydı şarkıları gördüğümde. Arkadaşı Depeche Mode hastasıymış, ablama da grubun şarkılarını yollamış dinlesin diye. Benim dinlemeye hiç niyetim yok tabi. Kısa süre sonra da belgelerimi açtığımda gördüğüm sıradan bir müzik dosyası haline geldi benim için. Ablamın evlilik hazırlıkları başlayınca da sildim bilgisayardan şarkıları.

Bu sırada yıllar geçti tabi, ben bir dolu grup keşfetmişim, deli gibi müzik dinliyorum, Depeche Mode'a olan ön yargım da diğer gruplara olduğu gibi erimiş gitmiş kendiliğinden. "Hakikaten sağlam grup" diyorum. Bir iki şarkısını duyuyorum arada, "daha da çok dinlemek gerek, cidden iyiler ya" moduna geçiyorum.

2009 yazı geldi çattı bu sırada. Facebookta gezerken bir event gördüm,
Depeche Mode Saturday, July 11th, 2009
Porto, Portugal
Super Bock Super Rock Festival
Yani ben tam oradayken Depeche Mode konseri vardı. "Ohaa şansa bak kesin gitmeliyim" moduna girdim ben hemen, taa ki 54 euro olan bilet fiyatını görene kadar. 13 temmuzda İzmir'e geri dönecek ve son haftaya 5 euroyla giren biri olarak dünyam başıma yıkıldı. Çok üzüldüm bu şansı kaçırdığım için.

Türkiye'ye döndüğümde çatır çatır Depeche Mode dinlemeye başladım. Hayranları oldum, hastaları oldum, "Depeche Modee seniğ seviyoruuuğğğmm" kıvamına geldim. Bu defa da 54 euro veremediğim gerçeğini hatırladım ve pişman oldum oradaki ilk haftalarımda su gibi para harcadığıma. Sonradan öğrendim ki Porto'daki konser de Türkiye'deki (mayıs 2009) gibi iptal olmuş :)

Şu anda da Depeche Mode dinliyorum. Her bir şarkısının ayrı etkisi var üzerimde. Bu aralar "Wrong" parçasına taktım. Kendimi görüyorum o parçada. Baştan aşağı yanlış olduğunu düşünen birinin şarkısı. Yanlış yerde, yanlış burçla, yanlış akrabalarla doğmuş. Hep yanlış yollar seçmiş, yanlış sonuçlara gitmiş. Yanlış soruları sormuş yanlış cevaplar almış. Doğuştan gelen bir terslik olduğunu düşünüyormuş kendisinde. Kimyasal olarak tamamen yanlışmış. Yanlış genlerle yanlış bir karışımmış. İnsanların bakışlarını yanlış yorumlamış, yanlış method ve tekniği kullanmış. Yanlış zamanda yanlış yerdeymiş. Yanlışmış işte adam. Öyle doğmuş bir kere.

Benim kendimle ilgili zaman zaman düşündüklerimi yansıttığı için çok etkileniyorum bu parçadan. Hatta beni bu kadar etkileyen nadir parçalardan kendisi. Şarkıya giriş, bu sıradaki melodi baştan aşağı titrememi sağlıyor, hatta ağzıma sıçıyor; Wrooong!

Long Live Depeche Mode.


500.000 metal videos on ROCKTUBE and METALHEAD

Klibin altında şu reklam çıkmasaymış daha iyi olurmuş tabi.

5 Aralık 2009 Cumartesi

Türk İnsanı

Türk milleti kadar salak millet az bulunur. Yok yok çok ciddiyim. Milletçene kompleksliyiz başta. Arabadaki en büyük zevki burnunu karıştırmak olan insanların yaşadığı ve üstüne üstlük bunun garip karşılanmadığı bir millet bizimkisi. Cahil, genelde pis, körü körüne dinci, bir marifetmiş gibi tabularına sıkı sıkıya sarılan, 21. yüzyıla inatla ayak uyduramayan ve bununla gurur duyan, sözde aşırı ahlak düşkünü ama ahlakı sadece cinsellikte arayan rüşvetin ahlaksızlık olduğunu düşünmeyen, zeki ama tembellikten ölen, üşengeçlikten kırılan, saçma sapan bir millet bizimkisi. İtin götüne sokmakta sonuna kadar haklı olduğumu düşünüyorum içine benim de dahil olduğum bu insan topluluğunu. Lakin yiğidi öldür hakkını yeme. Bazı değerlerin hala yaşatıldığı bir ülke burası.

Birkaç gün önce Portekiz'den bir misafirimiz geldi Rui diye. Bu yaz Porto'da tanıştık kendisiyle. Adam bütün avrupayı otostopla dolaşmaya karar vermişti ve bu planından bize de bahsetti. Türkiye'ye de uğramak istediğini fakat daha ortada kesin bir şey olmadığını söyledi. Biz de mutlaka Türkiye'yi görmesini gerektiğini, eğer gelirse haber vermesini söyledik. Bir iki hafta öncesine kadar bu konuyu unutmuştuk. Rui bize mesaj atmış, İstanbul'daymış ve İzmir'e gelmek istiyormuş ona kalacak bir yer bulabilirsek. Kalacak yeri ayarlandı, haberleşildi ve arkadaş İzmir'e geldi. Sabah kahvaltıya gittik hepberaber ve İstanbul anılarını dinledik.

Öncelikle Rui çok şaşkındı, çünkü hayatında böyle yardımlarla, iyiliklerle hiç karşılaşmamıştı. Vardığının ilk günü bir adamla tanışmış ve adam kalması için ona evini açmış öncelikle. Daha sonra onu yedirmiş, içirmiş, gezdirmiş. Bu sırada başkalarıyla da tanışmış. Herkes seferber olmuş Rui için. Yaklaşık 1 hafta sonra İzmir'e gideceğini söylemiş yeni tanıştığı arkadaşlarına. Parası olmadığı için otostopla gideceğini söylemiş. Evinde kaldığı adam olmaz öyle şey diyerek gidip nilüferden İzmir'e bilet almış. Bizimki şok tabi. İnsanların nasıl bu kadar yardımcı olduğunu, iyiliksever olduğunu anlayamamış. İzmir'e gitmek üzere yola çıktığında yanındaki adamla kaynaşmışlar hemen ve bu adam da bunu yedirmiş, içirmiş, yol boyunca muhabbet etmişler. İzmir'e varlıklarında adam Rui'yi çok sevdiğini, bu yüzden ona bir hediye vermek istediğini söylemiş. Yanında bulunan, elde yapılmış 3 zeytin şişesinden birini ona vermiş. Bizimki şaşkınlıktan ölüyor tabi. Bize söylediği tek şey: "Ben hayatımda böyle yardımsever bir milletle karşılaşmadım." Gerçekten de doğru diye düşündüm. Kaç millet hiç tanımadığı bir insana bu kadar yardım eder ki? Rui bunların hepsinden çok etkilenmiş. "Biz de yardımcı oluruz ama bu kadar da değil. Bedavadan yemek vermez kimse. Çok güzel, çok ilginç. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey görmedim ben. Artık ben de böyle olacağım. Böyle davranacağım insanlara."

O kadar gururlandım, mutlu oldum ki anlatamam. Bir adamın 27-28 yıllık hayatında yalnızca 1 hafta gördüğü şeyler hayata bakış açısını değiştiriyor. Daha büyük bir gurur olabilir mi?

Evet salak bir milletiz, evet akıllanmayız asla, ama bizim kadar "insan"ı da yok be abi.