27 Ekim 2009 Salı

Mezun Olamama Sorunum

Bu yıl mezun olamadım evet. Olmam gerekiyordu, ama tembelliğimden olamadım. Aslında böyle bir konuyu pek de dile getirmek istemiyordum. Kendime bile unutturmaya çalışırken tutup da bloga yazmak ne kadar doğru bilmiyorum. Bastırmaya çalışıyorum sürekli bu konuyla ilgili duygularımı, ama başlardaki gibi başarılı değilim bu konuda sanırım. Evet üzülüyorum, hem de deli gibi üzülüyorum. Herkes gibi 1-2 dersten uzasaydı çok daha rahat davranabilirdim. Ama değil işte öyle. Sürüsüyle dersim var ve nasıl bitecek hepsi hiçbir fikrim yok. Bitemezse diye ödüm kopuyor. Yeterince uzamışken biraz daha uzamasına ne kadar tahammül ederim bilmiyorum. Bütün arkadaşlarım mezun olmuşken, tek başına derslere girmek, öğle arasını nasıl geçireceğini kara kara düşünmek yeterince kötü zaten. Eskiden hoca dersi erken bitirince çok sevinirdim, şimdi ise daha çok yalnızlık anlamına geldiğinden nefret ediyorum. Kimseyle kaynaşmak, muhabbet etmek istemiyorum. İstiyorum da istemiyorum. İstemiyorum işte, neden ben de bilmiyorum. Daha ilk dönemim bitmemişken, deli gibi çalışmam lazımken ben bir de şimdiden 2. dönem için endişeleniyorum, üzülüyorum, paralıyorum kendimi. Zaten asıl mahveden beni 2. dönem derslerim. Evet çok dersim var, evet çok tembellik yaptım zamanında, evet hala da tembellik yaptığım oluyor, ve evet bu konuda çok salağım.

Bunları düşünmekten o kadar stres oluyorum ki bitmek tükenmeyen korkunç bir baş ağrısı oluştu bende. Stresten sürekli yiyorum, geceleri uyuyamıyorum kabus görüyorum, başım dayanılmaz bir şekilde ağrıyor, yüzüm sivilce doldu, kilo aldım, ota boka ağlıyorum ya da sinirleniyorum... Evet bunların hepsi sadece ve sadece okul ve dersler yüzünden oluyor. Ya da salaklığım yüzünden. Gerçi hepsi aynı kapıya çıkıyor; ya bunları baştan düşünecek kadar ya da başıma geldiğinde hiçbirini takmayacak kadar akıllı olacaktım.

Sanırım bunalıma girdim. Şu yazıyı yazarak birazcık olsun rahatlamayı bile fazla görüyorum kendimde. Siktir et diyorum kendi kendime edemesem de. Bu aralar sık sık kendimden nefret ederken buluyorum kendimi. Evet evet bunalıma girdim ben.

25 Ekim 2009 Pazar

Johnny Cash_Hurt

Çok uzun zamandır izlediğim en güzel video. Tek kelimeyle muhteşem

23 Ekim 2009 Cuma

Mektup!

Mektupları çok seviyorum. Göndermeyi, almayı, hepsini. Çok daha samimi geliyor boş bir e-mailden ya da bir mesajdan. Hatta aramaktan bile. Emek harcadığınız belli; karşı tarafı sevdiğiniz, önemsediğiniz daha bir belli. Yazarken her kelimede neler hissedilmiş, ne düşünülerek yazılmış anlaşılıyor. Mektubun yazılırkenki tarihi aslında. Kelimelerden çok daha ötesi var orada. Kelimeler, bahsedilmek istenen duygular apaçık. Her bir kelimenin teker teker bir geçmişi var. Üzerinde düşünülerek, duygu katılarak yazılmış, bakmadan yazdığınız bir sms gibi değil. Kaleminizin sayfaya dokunduğunda oluşturduğu her bir iz çok özel. Hepsi çok ama çok anlamlı. Mektubu yazanın yazarkenki düşündüklerini keşfetmeye çalışmak da ayrı bir güzelliktir benim için. Dün 2 mektup yazıp yolladım. İkisinin sahipleri de çok şaşıracak ve sevinecek biliyorum. Mektup yazmayı da, almayı da, bu şekilde insanları şaşırtıp sevindirmeyi çok seviyorum :)

22 Ekim 2009 Perşembe

Ay mi morena de mi corazon


Dans etmeyi özledim. Uzun zaman oldu dans etmeyeli. Bir dans kulübünde dans etmeyi zaten çok FAZLA özledim de, normal bir şekilde odamda müziği açıp doyasıya, çılgınlar gibi dans etmeyi özledim. Eh, ameliyat olduğumdan beri böyle hareketler yapamıyorum pek. Yapsam da cezasını çekiyorum. Malum dikişlerim sızım sızım sızlamaya başlıyor. Arka planda "desperado" çalarken böyle bir yazı yazmak daha zor. Hem ispanyol dansı hareketleri yapmamaya çalışmak, hem de dansı ne kadar özlediğimi kelimelere dökmek, ı- ıh. Çok zor. Bu da demek oluyor ki 8 ay sonra sahalara döndüğümde kimse beni tutamayacak. Sabaha kadar dans dans dans aq!

18 Ekim 2009 Pazar

4 ay oldu yahu

Vize çıkmasını beklerken bir de baktım, gidip gelmişim bile! Evet ekim ayının sonundayız ve ben anca yazıyorum :) Tembelim ya. Bir de içimden yazmak gelmedi hiç. Dolu dolu geçti aylarım, belki 30 yazı çıkardı ama yok, tık yok. Yazmadım. İstemedim. Neler oldu neler şu 4 ayda.. Ölümlerden mi dönmedim, yeni ufuklara yelken mi açmadım, geleceğimle ilgili önemli kararlar mı vermedim, 3 hafta boyunca ailesiz, yabancı bir yerde mi eğlenmedim, yüzsüzler tarafından evde işgale mi uğramadım.. Kısaca anlatayım bir iki şey.


Öncelikle 24 haziran sabahı İspanya aktarmalı olarak Portekiz'e geldik yağmurla. Lizbon berduşluğundan sonra ertesi gün Porto'ya gittik. 1-2 gün Duarte'larda, 1-2 gün de yurtta kaçak olarak kaldıktan sonra oda tuttuk kendimize. Sapık bir ev sahibi, bizden nefret eden ev arkadaşları, her türlü pislikten hastalanabilinecek bir ev ortamı ve gay yan oda arkadaşı, her gece içmek, gezmek eğlenmek, delilik yapmaktan sonra İzmir'e ayak bastık 14 temmuz sabahı.

Daha buraya alışamamışken bir akşam Küçük Park'ta otururken fenalaştım ve hastaneye kaldırıldım. Sonuç: iç kanama. Acil ameliyat ve hayati riskten kurtularaktan taburcu oldum 1 hafta sonra. Ağrı sızı derken okul başladı gene işte. Bir yandan okul, bir yandan kurs, bir yandan haftasonları Balıkesir.. Yorucu azcık, bir de stresli okul kısmı; ama fena değil :)